15.04.2021

7 Dakikalık Okuma Süresi

Salgın ortamında toksik (zehirli) iletişim

mobile log

Paraşüt

İçerik Yazarları

Salgın ortamında toxic iletişim, korku ve kaygılarımızı ön plana çıkarıyor. Bu yazımızda kişisel farkındalığımızı artırmada yardımcı olacak 3 önemli soruya değinerek hem kendimiz hem de çevremizle daha sağlıklı nasıl iletişim kurabileceğimizin yollarını anlattık.

Bu kadar mı pamuk ipliğinde imiş dünyanın işleyişi diye düşünmeden alamıyorum kendimi.

 

“Çocukları öldüren savaşları çıkartanları, çocukları öldürmeyen bir virüs dize getirdi” diye yazıyordu geçenlerde sosyal medyada gördüğüm bir paylaşım. Nasıl da net ve yalın bir anlatım değil mi?

Bir virüs bütün dünyayı dize getirdi, gerçekten doğal bir virüs mü, dijital çağa geçiş için bir sosyal deney mi bilemiyorum ama bütün dünyada tek konunun COVID-19 olduğunu biliyorum.

 

Virüsün ne olduğunu sorgulamaktan ziyade, virüsün yarattığı krizin bizdeki etkisine değinmek istiyorum. Geçenlerde Dr. Umut Ekmekçi, Kübler-Ross değişim eğrisini LinkedIN'den yayınlamış olduğu bir yazıda paylaştı. Umut Hoca bu eğriyi kurumlar için çok güzel yorumlamıştı. Bu grafiği bireyler için düşünürsek, aynı adımlardan geçtiğimizi söyleyebiliriz.

Şu anda kendimi depresyon ile deneme fazları arasında görüyorum, dalgalı seyir halindeyim. Etrafımdakilere duygularımdan bahsettiğimde onların da o halde olduğunu duyuyorum.

 

Eğitimlerde ilk gün, değişimin güvenli alandan çıkmak ile başladığından bahsederim ve bununla ilgili deneyimler yaşatırım katılımcılara. “Güvenli alanınızı terk etmediğiniz sürece değişim veya dönüşüm gerçekleşemez” derim.

Konfor Alanı Comfort Zone (Güvenli Alan)’dan çıkmanız ise bir davet veya bir tehdit ile olur. Bazen sizi bu alandan çıkaran şey davettir ya da “İngilizceyi öğrenmezsen terfi edemezsin”, “Sigarayı bırakmazsan seninle evlenmem” gibi tehdit olarak algıladığımız konuşmalarla olur.

Bu Güvenli Alandan çıkma bölgelerine tekrar geleceğiz, ancak dikkatinizi Paul Gilbert’ın 3’lü duygu regülasyon sistemine (The three emotion regulation systems) çekmek istiyorum.

 

Beynimizi kontrol eden bu duygu sisteminde, güvenli alanda isek (Soothing System) problem yok, aksiyon da yok, her şey yolunda. Ancak DRIVE (Güdü) ya da THREAT (tehdit) algıladığımız anda aksiyona geçiyoruz.

Beynimiz bu değişimi istiyorsa, sonuçlarından tatmin olacaksa, bu onun hoşuna gidecek bir şey ise o zaman güdüleniyor. Ancak değişim, onu strese sokan, öfkelendiren, hoşlanmadığı bir şey ise o zaman tehdit olarak algılıyor.

Yukarıda Comfort Zone (Güvenli Alan)'dan çıktıktan sonra geldiğimiz yer aslında Fear Zone (Davet veya Tehdit Alanı ) oluyor. Buradaki algımıza göre ya bu sürece devam ediyoruz ya da bloke olup devam etmek istemiyoruz. Ancak baskı altında devam ettiğimizde de başka türlü hasarlarını görüyoruz bugün veya gelecekte.

 

Fear Zone sonrası gelen Learning Zone ise daha çok fark etme, kabul etme, gelişmeyi isteme alanı olarak görebiliriz. Buradaki Learning Zone, Kübler – Ross’un Değişim eğrisine baktığımda da Denemeaşaması olarak karşıma çıkıyor. Deneme aşamasından sonra Karar Verme aşaması geliyor ki, bu da kalıcı aksiyonları hayata geçirdiğimiz aşama oluyor.

Şimdi dönelim bugünümüze, ilk başta hissettiğimiz stres (Şok – Reddetme – Öfkelenme), bizi güvenli alanımızdan dışarı atan tehdit (Covid-19) bir süre sonra fark etmemize keşfetmemize yardımcı olacak. Bu yeni fark ettiklerimiz ve aldığımız aksiyonlar ile bu yaşadığımız kriz sonrası dünya eski dünya olmayacak.

 

Bu değişim kimi zaman davet, kimi zaman tehdit olacak ama günün sonunda bu değişim olacak. Daha önceki durduğumuz yere geri dönmemize artık imkan yok. Ben de bu süreçte kendi değişim eğrime, yada güvenli alandan çıkış adımlarıma bakıyorum.

 

Korkularım & kaygılarım

  • Hastalanma ve ölme stresi (yaş 45)
  • Sevdiklerimi kaybetme veya hastaneye götürme korkusu (hangi sevdiğimi hastanede karantinada bırakabilirim?)
  • "Ya ben de hastalık kaparsa" korkusu (kaparsam ve sevdiklerime bulaştırırsam)
  • İşimi kaybetme korkusu (daha yeni kurduğum firmamda tüm anlaşmalarım iptal oldu, bu nasıl devam edecek?)
  • Gelecek kaygısı (2 hafta sonra bitecek mi? Ne zaman bitecek, ya yaz mevsiminde de başka bir salgın dünyayı sararsa)
  • Sosyal – etik kaygılar (eğer karantina olursa, uzun sürerse ve insanlar zıvanadan çıkarsa ne olacak. Ben kimseyi bu halde görmek istemem)
  •  

    Öfkelerim & bunalımlarım

    Bilmediğim bir ev düzeni (uzun yıllardır bu kadar temizlik yapmamıştım, daha ne kadar yapacağım. Daha öncede evden çalışıyordum ama çocuklar ile birlikte evden çalışmak başka bir şeymiş, çok zorluyor)

    Çocukların talepleri & hakları (onların eğitimi ne olacak, lise sınavına girecek bir kızım var, sınav ertelenecek mi, ertelenmez ise ne olacak? 2.sınıfa giden bir kızım var, dönem sonuna kadar okul olmazsa ne olacak, onları evde daha ne kadar oyalayacağım, hem onların öğretmeni olup, hem kendi işlerimi nasıl yapabilirim? )

     

    Ebeveynlerin talepleri (babam dün bana, “dışarı çıkarsam cezası ne kadar” diye soruyor. Şöyle bir gerçek var ki, bizden daha çok korkuyorlar. Düşünsenize bütün haber kanalları ölüm riskinin yüksek olduğunu ve sırf bu yüzden evden çıkmamanız gerektiğini söylüyor, korku filmi gibi değil mi? Tansiyonunuz yükselmemiz mi? Maalesef toplum olarak gerekli anlayışı göstermiyoruz onlara karşı, gene her zamanki gibi haklıyız ama yönetme şeklimiz yanlış.)

    İş dünyasından gelen talepler (Eğitimlerin hepsi sınıf eğitimi olduğu için iptal, yeni dünya düzenine geçiyorsak, bundan sonra eğitimler dijitale mi taşınacak, taşınırsa nasıl olacak, tam da bir düzen kurmuş gidiyordum, 10 yıl daha dayanamaz mıyız? Ben bir daha düzen değiştirmesem nasıl olur? )

    Bu listeyi uzatmak elbette ki mümkün. Ama varmak istediğim nokta şurası; tüm bu korkuların, kaygıların, öfkelerin arasında ben neredeyim? Benim taleplerim nerede? Ben kendi ihtiyaçlarımın ne kadar farkındayım? Ne zaman farkına varacağım?

     

    Toxic iletişimde farkındalık yaratmak için 3 önemli soru

    Bu sorulara yanıt veremez, sadece başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya adarsak kendimizi kendi tekamülümüze hizmet etmemiş oluruz. toxic iletişim ile ilgili konuşurken hep aynı soruyla başlarım, * Kendi ihtiyaçlarının farkında mısın? * Yaptığın şeyi neden yapıyorsun? * Amacın & niyetin ne?

    Bu soruların cevabı, yaşadığımız süreci daha bilinçli yaşamak ve daha iyi yönetmek açısından son derece önemli.

    Aksi takdirde hayatımıza, iletişimimize, John Gottman’ın belirtmiş olduğu 4 toxic davranışı davet ederiz. Kendi ihtiyaçlarımın farkında değilsem, süreçleri bilinçli bir şekilde fark edemiyorsam neler oluyor fark edemiyorsam, o zaman işte başlıyorum etrafımdakileri suçlamaya.

    Gottman’ın teorisine göre suçlama mahşerin ilk atlısı gibi, ilk toxic davranıştır.

  • “65 yaş üzerindekiler yüzünden bu salgın bu kadar yayıldı”,
  • “Umreciler olmasaydı bu böyle olmazdı, gitmeselermiş Umre’ye bilmiyorlar mıydı?”
  • Bunlar suçlama dilidir ve ne kişinin kendisine ne de topluma faydası var. Suçlama dili kolay olduğu için takipçisi de çok olur, sorumluluk yoktur bu aksiyonda, benden değil ondan dediğiniz anda hiçbir aksiyon almanıza bu konuda düşünmenize gerek kalmaz.

    İnsanlar kendilerini sorumluluk altında tutmamak için başkalarını suçlarlar, bu kolaydır. Bu nedenle toplumlar günah keçisi ararlar, günah keçisi bulunduğunda herkes rahatlar. Günah keçileri yaratırsak, kendi yapmamız gerekenleri yapmayız, fark etmeyiz. Bu süreçte herkes kendi üzerine düşeni yapmalı, dönüp kendisine bakıp ne yapabilir analiz etmeli.

    İkinci gelen atlı, toxic davranış savunma! Fıkra gibi ama size duyduğum bir olayı aktarmak istiyorum.

     

    Sağlık Ocağı'ndan bir görevli, Umre'den henüz dönen teyzeyi arıyor ve diyor ki, “Teyze evinden çıkmıyorsun değil mi? Bak hiçbir yere gitme, kimseye gitme 14 gün evde olman çok önemli.” Canım teyzem de yanıt veriyor “Yok kızım, hiçbir yere gitmiyorum. Onlar bana geliyorlar, şimdi mevlüt okutuyoruz sen de gel” diye.

    Teyzenin bu davranışına karşı kendimizi savunmak, teyzenin yaptığının hata olduğunu söylemek, bilgiyi savunmak çok kolaydır. Ama zor olan, savunmanın sebeplerini görebilmektir. Teyzenin bu davranışının sebeplerini anlamaya çalışıp buna göre aksiyon almak, bilgi vermek, ricada bulunmak, kural koymak ise sorumluluktur.

     

    Teyzem, hayatında ilk kez Umre'ye gitmiş ve bunu sonuna kadar yaşamak, paylaşmak istiyorsa onu anlamak gerekir. Aynı gizli gizli cemaat kurup namaz kılmaya çalışan yaşlılar gibi, çünkü onlar hayatlarında hiç cemaatsiz namaz kılmadı iseler, bunun anlaşılması ve ona göre aksiyon alınması gerekir.

    Yanlış anlamayın, bu yapılanlar doğru demiyorum ama suçlamak yerine sebepleri anlayarak yapıcı aksiyon alalım diyorum.

    Üçüncü toxic davranış ise alaycılık

    Hepimizin bildiği gibi bu grup ötekileştirenlerden oluşuyor. Diğeri hakkında yorum yapan, alay eden, küçümseyenler. Ancak bunlar hiçbir şekilde değişim sürecinin sağlıklı ilerlemesine hizmet etmezler, bu davranışlar sadece ötekileşmesine sebep olur, birleştirmez ayrıştırır.

    Dördüncü toxic davranış ise duvar örme

    Onlara küskünler de diyebilirsiniz, en ufak bir fırsatta ana vatanı terk ederler, artık bıkmışlardır anlaşılmamaktan, duyulmamaktan, konuşamamaktan sıkılmışlardır. Bu kriz sürecinin her bir aşamasından geçeceğiz, sağlıklı geçmek için bilinçli olmaya, farkına varmaya, toxic iletişim kurmamaya özen göstermek hepimizin sorumluluğu.

     

    Bu süreçte ben bilinçli farkındalığa çok inanıyorum. Amerikan Tıp Profesörü ve Stres Azaltma Kliniğinin yaratıcısı Jon Kabat Zin “Dalgalara karşı durulamaz, ancak onlarla sörf yapmak öğrenilebilir” diye belirtiyor stresi anlatırken.

    Bilinçli farkındalık, bilinçli bir şekilde odaklanmak demek aslında, dolayısıyla bu süreçte neye odaklanacağınızı siz belirleyeceksiniz.

    Naçizane tavsiyelerim; 

  • Güne iyi başlayın, stres hormonun en çok salgılandığı saatler sabah uyandığınız saatler. Bu nedenle sabah yataktan çıkarken kaygılarla, kafa karışıklığı ile kalkmayın. Daha sonra düşünürsünüz, yataktan kalkerken değil. Uyanınca yatakta 2 dakika kalın, derin nefes alın ve sadece nefesinize odaklanın. Nefesinize anlamlar yüklemeyin, sadece odaklanmak için nefes alın. 
  • Gün içinde kendi belirlediğiniz anlarda 10 dakika kendi halinizde kalın. Gözlerinizi kapatın ve gene aynı şekilde nefesinize odaklanın. Günün geri kalanında yer alan işleri hızlı, kaliteli ve verimli bir şekilde yapmanızın çok faydası olacaktır. 
  • Güne iyi ve verimli başlamak istiyorsanız, ilk iş haberlere bakmayın, daha yaratıcı ve keyif aldığınız şeyler yapın. Motivasyonunuzu düşürmeyin 
  • “Hoşa Giden Anlar Takvimi” © Mindfullness Institute oluşturun kendinize, gün içinde nelerden hoşlandığınızı bir kenara not alın. Aynı şekilde “Hoşa Gitmeyen Anlar Takvimi” de oluşturabilir ve hoşlanmadığınız anlar ile ilgili de not alabilirsiniz. (İsteyenler ile bu formları paylaşabilirim) 
  • Günce tutun, içinizdeki duyguları, farkındalıklarınızı yazacağınız bir günceniz olsun. Yapılan araştırmalar, günce tutmanın ve kişinin kendi yazdıklarını sesli bir şekilde okumasının bireysel gelişime çok fayda sağladığını belirtiyorlar. 
  • İletişim dilinize dikkat edin, şefkat dili ile konuşun. Toxic kelimelerin olduğu çakal dilinden ziyade, sabrın şefkatin olduğu şiddetsiz iletişim dilini seçin. (Şiddetsiz İletişimin yaratıcısı Marshall Rosenberg’i izleyebilirsiniz) 
  • Meditasyon yapmayı seviyorsanız ya da merak ediyorsanız Zümra Atalay’ın Mindfullness Tabanlı Stres Azaltma (MBSR) videolarını takip edebilirsiniz. 
  • Kaygılarım bana kalsın, umutlarımı, öğrendiklerimi, fark ettiklerimi paylaşayım istiyorum herkes ile. 
  • Belki siz de böyle yapabilirsiniz, kaygıları paylaşan zaten birçok kurum ve birey var. Sizler de kendi deneyimlerinizi, umutlarınızı, kaygılara rağmen ümitlerinizi paylaşırsanız diğer insanları da olumlu anlamda etkilemiş olursunuz. 
  • En azından neyi seçiyorsunuz? Sergilediğiniz davranışlara baktığınızda amacınızı ve niyetinizi nasıl tanımlıyorsunuz ?
  • İnternet sitemizde yer alan içerikler genel bilgilendirme amaçlıdır ve tavsiye niteliği taşımamaktadır. Konu hakkında kişiselleştirilmiş tavsiyeler için bir uzmana danışmanız gerekmektedir. Sunulan bilgilerin doğruluğu, eksiksizliği ve güncelliği tarafımızca garanti edilmemektedir. Mikrogrup, bu bilgilerin kullanımı sonucunda doğabilecek herhangi bir zarardan sorumlu tutulamaz.

    Detaylı yasal uyarılar için lütfen buraya tıklayınız.

    Yeni Bloglardan Haberdar Ol

    Paraşüt e-bültene abone olun. Bu sayede yeni içerikleri kaçırmayın.
    Sizi haberdar edelim.

    Blog bülten aboneliği kapsamında işlenecek kişisel verileriniz ile ilgili detaylı bilgiye Aydınlatma Metnini okudum.

    Tarafıma blog bültenlerinin gönderilebilmesi için Açık Rıza Metni kapsamında, e-posta adresimin yurt dışına aktarılmasına onay veriyorum.

    Ticari elektronik ileti gönderimi için Açık Rıza Metni kapsamında, e-posta adresimin yurt dışına aktarılmasına onay veriyorum.

    Paraşüt ön muhasebe kampanyası

    Yüzleri güldüren fırsatlar Paraşüt’te, ön muhasebe ve e-fatura çözümleri tek adreste!

    e-Faturaya uygun fiyatlı e-kontör avantajı ve hesaplı çözümler ile geçin.